"Benden okumak için kitap önermemi isteyenlerin kalbimi de istediklerini sanıyordum; hala öyle!"
Bizim Büyük Çaresizliğimiz
Benim Oğuz Atay dünyasına girişim bu sayıyla aynı döneme denk geldiği için hemen edinmiştim. Tutunamayanlar'ı bitirdikten sonra da Oğuz Atay'a dair bilmediğim birçok konudaki eksiklerimi gidermiştim. Okuduklarım yazarın diğer kitaplarını okumak için de sabırsızlanmama neden oldu. Özellikle Oğuz Atay'ın en iyi kitabı olduğu söylenen Tehlikeli Oyunlar okuma listemin en başında duruyor. Tutunamayanlar'ı okuyup, burda ondan bahsettikten sonra, Notos'taki yazıdan bazı parçaları burada paylaşayım istedim. Yazarı tanımak ve tanıtmak adına faydalı bir yazı dizisi olmuş. "İçinde yaşamış olduğu toplumu çok iyi tahlil etmiş olmalıydı ki, Tutunamayanlar'la TRT Roman Ödülünü kazandığında, henüz 12 Mart darbesi yapılmamış, yarattığı küçük burjuva aydın tipolojisi siyasal ve toplumsal anlamda öne çıkmamıştı. Darbenin ardından yazdığı Tehlikeli Oyunlar'daysa kabuğuna çekilmiş küçük burjuva aydınının çaresizliği daha belirgindir."
Murat Gülsoy: "Oğuz Atay yaşadığı süre boyunca hiçbir zaman bir söylem kurumcu olmadı. Bir yanı Cumhuriyet'in Aydınlanmacı geleneğini sahiplenmek isterken diğer yanı, içinde bulunduğu akademinin, sol çevrelerin, aydın ve sanatçı çevrelerin yozlaşmışlığını gördü. Zaman zaman Kemal Tahir gibi söylem kurucu yazarların etkisine girdiğini okusak da günlüğünden, edebi yapıtlarında tam tersine ironik üslubuyla tüm kurucu-söylemlerin altını oydu."
Murat Belge: "Oğuz Atayda dünya edebiyatı etkileri dediğimiz zaman hemen arkasından bence eklenmesi gereken şey, bunların ne kadar özümsenmiş şeyler olduğudur. Hiçbirisi bir mekanik taklit, yüzeysel bir esinlenme değildir. (...) Mesela Dostoyevski... Ondan kendisi de bahseder, ne kadar sevdiğini anlatır. Dostoyevski'ye romanın şurası benziyor, diyemem; ama Tutunamayanlar veya öteki kitaplarının içinde Dostoyevski'nin bir yerlerde dolaştığını her zaman hissederim. (...) Dostoyevski orada dolaşır ama romanın içinde o artık Oğuz Atay'dır, Oğuz Atay'ın Dostoyevski'sidir, ona mal olmuş bir adamdır."
Handan İnci: "Atay'ın Türk edebiyatı içinde iki yazarla ilişkisi üzerinde ayrıca durmak gerekir. Bunlardan biri Atılgan, diğeri Tanpınar'dır. Aylak Adam'da geçen "tutamak sorunu" cümlesinin nasıl büyük bir romana dönüştüğünü görünce Atılgan ne düşünmüştür, bilemiyoruz. Belki de bundandır, Tutunamayanlar'ı "ilginizi umarak" notuyla Atılgan'a gönderen Atay kadar biz de bu ilginin gösterilmemiş olmasına üzülürüz. Atılgan'ın yıllar sonra, "Böylesine güzel roman yazan birinin başkalarını da yazacağını, benim yargıma gereksinmiyeceğini düşünmüştüm.", demesi bile hafifletmez bunu. Tutunamayanları o dönemde en iyi anlıyacak yazarın sessizliği yaralayıcıdır."Şimdi aramızda noksan olan şeyin ne olduğunu biliyorum! Bu eksiklik sana değil, bana ait... Bende inanmak noksanmış... Beni bu kadar çok sevdiğine bir türlü inanamadığım için, sana aşık olmadığımı zannediyormuşum. Bunu şimdi anlıyorum. Demek ki insanlar benden inanmak kabiliyetini almışlar. Ama şimdi inanıyorum. Sen beni inandırdın...Seni seviyorum.Deli gibi değil gayet aklı başında olarak seviyorum."
"Seni tanımadan önce ağaçların çiçek açtığı ve yaprak döktüğü mevsimleri hep kaçırırdım derdi resim yapmayı sevdiğim halde denizin mavisini bilmezdim yaprağın yeşilinin her mevsimde değiştiğine dikkat etmemiştim seni tanıdıktan sonra o güne kadar tabiat resmi yapmayı sevmediğim halde bir ağaç bir yaprak küçük bir ot bile çizmiş olmadığım halde ve daha çok kitaplardan kopyalar yapmakla yetindiğim halde ve insan resimlerini fotoğraflardan kareyle büyütmeyi kolayıma geldiği için tercih ettiğim halde seni tanıdıktan sonra gözleri yeni açılmış bir küçük hayvan gibi çevreyi şaşkın ve hayran bakışlarla insanı ve insan olmayanı ayırmadan incelemeye başladım ve kalemi iğne uçlu mürekkepli kalemi ve resim kâğıdını alarak kırlara açıldım ve ....."
Bu kitap okunmalı. İster beğenilsin ister beğenilmesin okunmaya değer pek çok şey mevcut içinde. Hatta bence bu kitabı okumadan evvel Yusuf Atılgan'ın "Aylak Adam"ı okunmalı. Atılgan "tutamak sorunu"nu o incecik eserinde muhteşem bir şekilde ele almıştır. Hani bir kıyas yapılsa benim gönlüm Aylak Adam'dan yana olur misal. Çünkü ben tutunamayanlara Atılgan'ın Aylak Adam'ıyla yüzümü çevirdim. Tutamak sorunun bende yer edişi onun eseriyle birlikte oldu. Daha sonra okuduğum Oğuz Atay'la da yeni pencereler edindim. Burda ilk olarak "Tutunamayanlar"dan söz ettim ama bir gün sıra "Aylak Adam"a da gelecek."Bizdeki kitapların çoğu iri harfle basılır. Kültür seviyemizi gösteriyor bu iri harfler. Okumayı yeni öğrenen bir millet olduğumuz için iri harfleri tercih ediyoruz. Daha harfleri yeni söktüğümüz için, onları satırlar arasında kaybetmekten korkuyoruz." (syf. 577)
"...İnsanların yalan söylemesi için bir gerekçe görmediğinden, onlara inanmakta güçlük çekmiyordu. İnsanlara inanmadan onlarla birlikte olmanın mümkün olmadığını sanıyordu. İnsanlara inanmadığı zaman onlardan kaçıyordu. Söylenenlere inanmadığı zaman, inanır görünmenin, insanlara ihanet etmek olduğunu düşünüyordu ve bu ihanetinin anlaşılmaması için, ortalıkta görünmemeyi tercih ediyordu. İnsanları, metin gibi bayağı bulduğu zaman kendinde de aynı bayağılığın bulunduğunu, başka türlü o insanlarla birlikte olamayacağını hissediyordu. Metin de, yalanlarına bu kadar kolay inanan bir insan olduğu için, Selim'i küçümsüyordu. Selim'in ilerde baş kaldırmasını önlemek için, onun kişiliğini göstermek istediği anlarda cesaretini kırarak gelişmesini engelliyordu. Selim, kendisi gibi yalanlar bulup söyleyemiyordu. Bu nedenle Metin, Selim'le birlikte bulunmaktan çok hoşlanmıyordu. Selim, insanın yaratıcı hayal gücünü öldürüyordu. Kambu duruşu, dağınık saçları ve ütüsüz elbisesiyle Selim, insanı can sıkıntısı ve ümitsizliğe sürüklüyordu. İnsan ona bakınca, geçici bir süre kendinden memnun oluyordu; fakat sonunda canı sıkılıyordu."(syf.432)
"Kitapçıların ve çiçekçilerin bazı özellikleri olmalı Olric. Gelişigüzel insanlar bu mesleklerin içine girmemeli. Kitaplar ve çiçekler özel bir itina isteyen varlıklardır. Ne yazık, bu meslekler de artık olur olmaz kimselerin elinde, sattıklarıyla ilgisi olmayan kişilerin. Durmadan kitaplara ve çiçeklere eziyet ederler, onlara nasıl davranılacağını bilmezler. Bana kalırsa bir "Kitapları Koruma Derneği" kurmalı ve kitaplara kötü muamele edilmesini önlemeli. Herkes bu işi yapamaz. Bazı zalim insanlar, bin bir itinayla hazırlanan o çiçek gibi kitapları alırlar, hiçbir koruyucu tabakayla sarmadan, evet olduğu gibi üst üste koyarlar; sonra kalın ve çirkin bir iple bağlarlar. Zavallı kitapların, özellikle en üstte ve en altta kalanları, bu işlem sırasında kurban edilirler: kapaklarının üstünde haç biçimi yaralar meydana gelir. Kaba taşıyıcılar da onları oradan oraya fırlatırlar. Lekeler ve buruşukluklar kapakları incitir. Kapaklar, dizgiler, baskılar için gösterilen bunca itinaya yazık olmaz mı? Satıcılar da gelişigüzel dizerler onları: isimlerini bile öğrenmeden. Onlar için en iyi kitap, en çok satan kitaptır. Müşterinin ne biçim bir insan olduğuna bakmadan, yalnız en çok satılan kitapları överler onlara. Bu adamları bir imtihandan geçirerek yeterlik belgesi vermeli Olric. Herkes kitap satamamalı." (sy. 576)
..hepimiz biraz suçlu değil miyiz engel olamadığımız ölümlerden ve mutsuzluklardan sanki? yangınları, cinayetleri, yoksullukları, savaş ve hırsızlıkları seyrederken hepimiz birer katil, hırsız ve fesat değil miyiz yani... hepimiz öyleyiz!..